20 YIL ÖNCE
Sema Hanım ıslak ellerini kuruladı. Morali gayet yerindeydi. Ta ki karşısında, elleri belinde, topallayarak gelen kaynanası Züleyha Hanım’ı görene kadar.Sema Hanım, kaynanasını hiç sevmezdi. Züleyha Hanım sivri dilli, dediğim dedik bir kadındı.Sessiz ev birden zilin sesiyle yankılandı.Sema Hanım’ın beş yaşındaki kızı Süveyda, tombik çıplak ayakları, minik elleri ve desenli pijamalarıyla paytak paytak yürüyerek kapıyı açtı.Kapıda sinirden yüzü kasılmış kaynanası duruyordu. “Sema! Sema! Çık kapıya!” diye tekrarlayıp duruyordu.“Anne, ne bu telaş?” dedi. Sema Hanım, yine de saygısını elden bırakmadan.“Nerede kocan?” diye bağırdı Züleyha Hanım.“Hüseyin amcaların musluğu patlamış, ona bakmaya gitti.”Züleyha Hanım, torunu Süveyda’yı kucağına aldı ve evden uzaklaşmaya başladı.Sema Hanım, çıplak ayaklarıyla ardından koştu.“Anne! Anne! Nereye götürüyorsun Süveyda’yı?” diye defalarca seslendi.Züleyha Hanım arkasını dönmeden,“Götürüyorum torunumu! Bakamıyordunuz zaten. Melahat Hanım’ın kızı Ayşe evlendi, vereceğim onlara. Süveyda’ya onlar baksın.” dedi.”Anne, saçmalıyorsun! Allah aşkına! Süveyda, korkma anneciğim! Öyle bir şey yok!” diye bağırsa da, Züleyha Hanım çoktan uzaklaşmıştı.Sema Hanım dizlerinin üstüne çökmüş, ağıt yakıyordu.Züleyha Hanım, torunu Süveyda’nın ağlama sesini bastırmak için elini onun ağzına kapattı.Hamalızadeler Konağı’nın önüne geldiğinde kapıyı çaldı. İçeridekiler onu bekliyordu.“Alın, getirdim. Sakın ha geri vermeyin! Şimdi paramı verin,” dedi.Ama Melahat Hanım, Süveyda’yı aldıktan sonra Züleyha Hanım’ı dışarı attı.Para vermeyecekti. Onu kandırmıştı.Züleyha Hanım kapıya defalarca vurdu:“Verin torunumu! Torunumu verin!”Ama her şey için artık çok geçti.Züleyha Hanım suçluydu. Ve bu suçu kabul edemeyecek kadar da gururluydu.
20 YIL SONRA
Süveyda, annesi Ayşe Hanım’ın verdiği çamaşırları katlıyordu. Artık yirmi beş yaşında, genç ve güzel bir kadındı. Anneannesi Melahat Hanım yetmiş yaşına gelmişti, yaşlandıkça işleri yaparken zorlanıyordu.Süveyda, Melahat Hanım’ın çamaşırlarını dolaba yerleştirirken, bir fotoğraf yere düştü. Fotoğrafta bir kadın, bir adam, yaşlı bir kadın ve küçük bir çocuk vardı. Süveyda bir an durakladı. “Bunlar kim?” diye düşündü. Hafızasını zorladı. Tozlu anılar, zihninin bir köşesinden usulca çıkmaya başladı.Annesinin çığlıkları, “Süveyda! Süveyda!” diye bağırışı…Babaannesinin o sivri dili: “Bakamıyordunuz zaten.”“Anne!” diye ağlayan küçük bir Süveyda…Zorla bir yere götürülen, sonra da geçmişi unutturulan bir çocuk…Gözlerinden yaşlar süzüldü. Elinde fotoğrafla konaktan çıktı, koşar adımlarla köy meydanına yöneldi. Herkese resmi gösterdi. Nihayet yaşlı bir adam durdu, gözlüğünü taktı ve fotoğrafa baktı.“Şuradaki kadın, senin babaannen Züleyha. Yaklaşık 15 yıl önce vefat etti. Şu adam, O senin baban. Belaya bulaştı, bir gün ortadan kayboldu. Şu kadın, Annen.Sema. Seni çok sevdi. Kaybolduktan sonra kahroldu. Seni almak için her şeyi yaptı ama başaramadı. Bu köyü terk etti, ama seni asla unutmadı. Hasar Köyü’ne taşındı. Yıllardır seni bekliyor.”Süveyda hızla köyden geçen minibüse atladı, Hasar Köyü’nde indi. Köydeki herkese sordu, sonunda küçük bir evi tarif ettiler. Bahçede oturan yaşlı bir kadını gördü. Kalbi hızlı atmaya başladı. Adımlarını hızlandırdı, kadına doğru koştu.“Anne!” diyebildi sadece.Yaşlı kadın başını kaldırdı, gözleri doldu.“Seni çok aradım…” dedi titrek bir sesle.“Özür dilerim anne… Çok özür dilerim.”Anne ve kız birbirlerine sarılıp uzun süre ağladılar. Ardından birlikte köyden uzaklaştılar, küçük bir müstakil ev bulup oraya yerleştiler. Süveyda, annesi Sema Hanım’ın rızasıyla sevdiği adam Ahmet’le evlendi. Üçü birlikte o müstakil evde sade ama huzurlu bir yaşam kurdular.
Buğra E.O. 8-C