DENİZ ALEV İLE RÖPORTAJIMIZ

ÖĞRENCİ: Sizi en çok etkileyen yazarlar kimlerdir?

DENİZ ALEV: Aklıma gelen ilk isimler Tom Sawyer’ın yazarı Mark Twain, Pal Sokağı Çocukları’nın yazarı Ferenc Molnar ve tabii ki Ursula K.Le Guin.  Türk yazarlardan da Muzaffer İzgü, Aziz Nesin, Rıfat Ilgaz ve adını sayamayacağım daha birçok isim… Fakat ben Türk çocuk ve gençlik edebiyatında son on yıldır varlık gösteren yazarlarımızı da çok beğeniyorum. Örneğin Dilge Güney ve Tuba Aktaş Deli’nin eserleri benim için çok ilham verici. Onları okudukça zihnimde yeni kapılar açılıyor. Özellikle Tuba’nın harika bir mizah duygusu var. Onu okuyan her yaştan insanın çok eğleneceği düşünüyorum.

ÖĞRENCİ: Lise zamanınıza gitseydiniz kendinize ne önermek isterdiniz? Ne tür bir lise, nasıl bir bölüm?

 DENİZ ALEV: Bunu söylemek ne kadar doğru bilmiyorum ama sanırım sayısal bir bölüm tercih etmezdim. Nedeni ise karakterimi, eğilimlerimi ve hayatta beni motive eden şeyleri düşününce tamamen sözel bir bölümde okuması gereken bir çocuk olmam. Fakat benim lise okuduğum dönemde alan seçme süreci çok daha otomatik ilerliyordu. Örneğin okuduğum Anadolu lisesinde tam 11 tane sayısal sınıf vardı. Sadece iki tane eşit ağırlık ve bir tane sözel sınıf vardı.  Anlamadığımız bir şekilde ilgisi olan olmayan herkes sayısal sınıflara yazdırılırdı.  Yani bizim seçimlerimizden ziyade sistemin bize dayattıklarını yaşamak zorunda kalıyorduk. Dürüstçe söylemek gerekirse edebiyat okumak isterken bambaşka bir bölümde buldum kendimi. Ve edebiyata yeniden dönmem ve bu alanda çalışmaya başlamam 33 yaşımı buldu. Sonuçta geçmişin de bana kazandırdığı çok güzel insanlar ve deneyimler var, bu yüzden geriye dönüp keşke demiyorum ama lise dönemime dönseydim sistemin uygun bulduğu değil beni mutlu eden bir tercihe yönelirdim.

ÖĞRENCİ: Sizce bizler okul ve bölüm olarak nerelere yönelmeliyiz? 

DENİZ ALEV: Az önce söylediğim gibi bu tamamen bireysel bir karar. Örneğin ben sözel tarafı güçlü biriyim ama bir arkadaşımız çok iyi matematik yapabiliyorsa ve yaparken mutluysa onu tercih etmeli. Aslında bir şeyi çok iyi yapabilmek de yeterli değil. Onu yapmayı isteme motivasyonu çok daha kıymetli bir şey. Bazen o ikisinin kesiştiği yeri bulmak lazım ve bence okul ve bölüm tercihleri de buna göre yapılmalı. İnsanın kendisine “Yapabiliyor muyum? Yaparken mutlu muyum? Bunun ne kadar daha yapmayı isterim?” şeklinde yönelteceği üç soru kritik kararları vermeden önce faydalı olacaktır. Meslek dediğimiz kavram çok uzun süre yapılacak bir şey. Tabii kişi hayat akışına farklı meslekler de sığdırıyor fakat ne iş yaparsan yap ne okursan oku motivasyonun olmadığı yerde herhangi verimli bir çıktı olamaz.

ÖĞRENCİ: Okurken basılı kitap mı, e- kitap mı yoksa sesli kitap mı tercih edersiniz?

DENİZ ALEV: Benim için kesinlikle basılı kitap. Açıkçası bir tek bu şekilde okuyabiliyorum. Sesli kitabı da bir süre denedim fakat içeriği anlayamadım. Çünkü dinlediğim ses ile düşüncelerim birbirine karışıyor. Ne yaparsam yapayım anlatıcının sesine bir türlü odaklanamıyorum. E-kitaptan da yine aynı şekilde o kitabın tadını alamıyorum. Yürüyüş sırasında podcastler dinlemeyi çok severim ama kitap okuyacaksam kesinlikle gider basılı alır okurum. Sayfa kenarlarını kıvırmayı, notlar almayı, altını çizmeyi çok seviyorum. Muhtemelen bundan kolay kolay vazgeçmem.

ÖĞRENCİ: Çocuklar için kitap yazarken neleri önemsiyorsunuz?

DENİZ ALEV: Bu süreçte kendi çocukluğumun gözünden bakarak yazmayı tercih ediyorum. Ve çocukluğum bana diğer çocukların neyi okumaya ihtiyacı olduğunu ya da neyi okumak istemediğini fısıldar. Örneğin bir çocuğun en çok sıkılacağı şey nedir: Karşısındaki yetişkinin ona parmak sallayıp kızgın bir suratla sürekli bir şeyler öğretmeye çalışması. O yüzden yazdığım içeriklerde de didaktik, parmak sallayan ve çocuğa sürekli üstten bakan bir hikâye olmamasına çok dikkat ediyorum. 

ÖĞRENCİ: Kitap kulüpleri ve toplulukları hakkında ne düşünüyorsunuz? Okuma deneyimini nasıl etkiliyorlar? 

DENİZ ALEV: Ben de hem yazarlar için hem de okurlar için kurulmuş edebiyat kulüplerine üyeyim. Farklı kültürlerden ve meslek gruplarından olan insanların edebiyat çatısı altında toplanması bana çok doğru geliyor. Aslında kolektif yapılan her işi çok seviyorum ve kolektif çatılardan çıkan işlerin çok daha keyifli olduğu düşüncesindeyim. Edebiyat kulüpleri, okurlar için yeni okuma ve öğrenme motivasyonları oluştururken yazarlar için de güçlü bir dayanak oluyor. Çünkü edebiyat kulüplerince seçilen kitapların tanıtımı her zaman daha güçlü ve organik oluyor. Yazarın kitabının eleştirisi ve tanıtımı çok yönlü bir hale geliyor. Edebiyat kulübüne yazar da davet edildiğinde karşılıklı bir öğrenme ve paylaşım süreci başlıyor.

ÖĞRENCİ: Bir çocuğun yaşadığı duyguları doğru bir şekilde anlatmak için nasıl bir yazı biçimi kullanıyorsunuz.

DENİZ ALEV: Hikâyeyi yaşayan çocuğun yaşına göre değişiyor. Aslıbda çocuklar çok direkt konuşan varlıklar; yani hissettiği şeyi anlatacak doğru kelimeyi bulamıyorsa bile yüz ifadesi ve beden diliyle bunun çok güzel bir şekilde karşılığını veriyor. Maskeleme, lafı çarpıtma ya da manipülasyon gibi terimler biraz daha yetişkinlere özgü bir şey. Çocuğun en temelde istediği şey derdinin anlaşılması. Bunu kendinin de anlatamadığı ve anlayamadığı anlar oluyor çokça ama ufacık nüanslar saatlerce sürecek konuşmalardan daha etkilidir. Örneğin hikâye gereği annesini çok özleyen bir çocuğu yazmam gerek. Belki bu çocuk açık açık “Annemi çok özledim,” diyemez de komşu teyzesine gidip ona tıpkı annesinin yaptığı gibi patates kızartması yapmasını ister.

ÖĞRENCİ: Çocuklarının dünyayı gördükleri hali düşünürsek eğer sizce yazdığınız karakterler nasıl bir özelliğe sahip olmalı?

DENİZ ALEV: Yazdığım çocukların hemen hemen hepsi ya benim çocukluğumun ya da çocukluk arkadaşlarımdan bir parça taşıyorlar. Ve dürüstçe söylemek gerekirse sürekli olarak pazarlanan “mükemmel proje çocuk” imajından mümkün olduğunca kaçınmaya çalışıyorum. Çünkü çocuklara dayatılan bu karakter tipini doğru, doğal ve sağlıklı bulmuyorum. Doğru olan şey çocuğun gerçekliği kavramıdır. Ve bu gerçekliğin içinde keyifli, mutlu anlar olduğu gibi çocuğun canının sıkıldığı, yalnız ve dışlanmış hissettiği, üzgün ve çaresiz olduğu anlar da vardır. Aslına bakarsanız yazmaya gayret ettiğim hikayeler biraz da her duygu durumunu yaşayan çocukların hikayeleri oluyor. Benim çocuk karakterlerimin derdi de vardır, mutluluğu da vardır, keyfi de vardır onu çok üzen bir durum da var. Fakat gerçek hayatta da olduğu gibi çocuk her zaman bir şekilde onun içinden çıkmayı da bilir. Belki bazen daha geç çıkar ama mutlaka çıkar. Çünkü hayatın doğal akışında da çocuklar insanın en güçlü formudur. O yüzden yazdığım hayali çocuklara mümkün mertebe gerçeklik ruhunu üflemeye çalışıyorum.

ÖĞRENCİ: Okuduğunuz bir kitabı yarım bırakır mısınız yoksa ne olursa olsun bitirir misiniz? 

DENİZ ALEV: Bırakırım. Eğer okuduğum eserin içeriği veya niteliği açısından mutsuz olmuşsam, bana hitap etmediğini düşünüyorsam hiç düşünmeden bırakırım. Çünkü dünyada yazılmış ve okunmayı bekleyen bir sürü kitap var ve hayat bütün kitapları okuyacak kadar uzun değil. Zamanımız çok kıymetli olduğundan okuyabildiğim kadar iyi kitap okumaya çok önem veririm. Tabii bu ‘iyi’ kavramı tamamen kişiye göre değişir.

ÖĞRENCİ: Kitap seçimlerinizi nasıl yapıyorsunuz? Belirli bir türü mü tercih edersiniz? 

DENİZ ALEV: Çok fazla kitap hediyesi alıyorum ve onlara bir şans vermek için bir süredir alım konusunda tercih yapamıyorum. Fakat az önce dediğim gibi okumak konusunda çok seçiciyim. Anlatım dilini sevemediğim bir kitabı devam ettirmiyorum. Kitap yazdığım dönemlerde ise özellikle teması benimkiyle benzer olan kitaplardan mümkün mertebe uzak duruyorum. Farkında olmadan etkilenmekten biraz çekiniyorum. O dönemlerde farklı edebiyat türlerini ya da akademik yayınları okumaya çalışıyorum.

ÖĞRENCİ: Edebiyatın insanın hayatındaki en büyük rolü sizce nedir?

DENİZ ALEV: Edebiyatın rolü biraz da okuruna göre değişir. Elbette bir sürü rolü var; kimisi için öğretici olabilir, kimisi için hayatın gerçeklerinden kaçacak bir yer olabilir. Kimi araştırmacı ruh için bir rehber olabilir. Bazı çocuklar için hayatı güvenli bir alanda öğrenebileceği bir oyun parkı görevi görebilir. Ve yeni yeni şunu öğreniyorum ki edebiyatın çocuk üzerindeki etkisi yetişkinden daha fazla. Yani aslında edebiyat çocuk için güvenli bir ön fragman niteliğinde. Doğru yaşa, doğru kitap seçimi olduğunda çocuğa etkisi ve katkısı inanılmaz büyük. Mesela son günlerde çok tartıştığımız bir konu var: Çocuk edebiyatında sansür kriterleri ne olmalı? Sansür kelimesi geçtiği anda herkesin aklına ilk gelen şey sakıncalı ve zehirli içeriklerin önlenmesi ama sadece bununla sınırlı kalmıyor maalesef. Hayatın içinde yaşanan birçok gerçekliğin saklanması, yok sayılması ve hatta yapay bir şablonla çocuğa gerçek dışı sunulması da bir sansürdür. Bu birçok grup ve kurum tarafından sorgulanan bir konu. Ama artık anlaşıldı ki yaş grubuna göre okutulan ve doğru bir dille yazılmış nitelikli edebi eserler, çocuğun duygusal gelişiminde ve onu hayata hazırlama sürecinde çok büyük katkısı var.

ÖĞRENCİ: Günümüzde okuma alışkanlıklarının değiştiğini düşünüyor musunuz? 

DENİZ ALEV: Yapılan araştırmalar insanların odaklanma sürelerinin instagram reels süreleriyle aynı çıktığını gösteriyor. Eskiden bir kitabın içinde kaybolup gitmek onu uzun saatler boyunca okumak daha kolaydı. Şimdi sürekli bildirim gelen bir dünyada yaşıyoruz ve kitaba kolay kolay teslim olamıyoruz. Okumayı ne kadar seversek sevelim dünya şu an böyle. Okuma alışkanlıklarımız biraz da elimizde olmayan nedenlerle elbette değişti.

ÖĞRENCİ: Bir kitabın sizi etkilemesi için hangi özelliklere sahip olması gerek?

DENİZ ALEV: Gerçekten çok güzel bir soru. Biraz düşüneyim… Sanırım o dönemdeki duygu durumumla çok ilişkili. Bir kere dil akışkanlığı çok kıymetli. Konusu ne kadar iyi olursa olsun fazla zorlama bir dil beni eserden çok hızlı kopartıyor. Yazıda yapılan oyunları çok seviyorum fakat bu oyunlar ‘bakın ben oyun yapıyorum’ diye bas bas bağırıyorsa kesinlikle okuyamam. Çünkü o kitap benim okumam için yazılmamış gibi hissediyorum ve biraz ondan uzaklaşıyorum. Bir yandan hikâyeyi anlamaya çalışırken okumakla bu kadar cebelleşmemeliyim diye düşünüyorum. Tabii bana böyle gelen bir dil başka bir okuyucuya çok etkileyici gelebilir.

ÖĞRENCİ: Wattpad hakkında ne düşünüyorsunuz?

DENİZ ALEV: Bunun üzerinde hiç durmadım ama önüme gelen içeriklerden anladığım kadarıyla şu an oldukça popüler olan bir fantezi dünyasını anlatıyor Wattpad. Bir yandan da enteresan bir toplum analizi. Çünkü izlenmesi en yüksek içerikler, aslında kitlenin iç dünyasını bize yansıtıyor. Belki de benim önüme bunlar düşüyor, bilmiyorum. Fakat algoritma genel olarak akşamları tv’lerde yayınlanan dizilerle çok aynı. Şöyle bir baktığımızda karşımıza hemen bir kötü çocuk karakteri çıkıyor. Onun karşısında da bu kötü çocuğa âşık olan iyi niyetli genç bir kız ve bunların arasında bir aşk başlıyor Kız, kötü çocuğu değiştirmeye çalışır ve en nihayetinde kötü çocuk da kıza âşık olup ona iyi davranmaya başlar. Burada biraz tabii kültürel deformasyon da var. Hiç gocunmadan şeffafça söylemek isterim ki hem bu tarz içeriklerin hem tv dizilerinin empoze ettiği hikayelerin toplumda duygusal bir hasar bıraktığını düşünüyorum. Genç kadınları pasifize eden, onları kurban rolüne iten, genç erkeklere ise agresifliği, şiddete meyilli olmayı güçlü olmak olarak pazarlayan bu içeriklere daha fazla ihtiyacımız ve tahammülümüz yok.   

ÖĞRENCİ: Okurların kitaplarla daha derin bir bağ kurabilmesi için ne önerirsiniz?

DENİZ ALEV: Kendi ilgi alanını çok iyi bilebilmek ile alakalı bir şey bu. Yani rastgele kitap seçiminde de keyif alınıyor ama duygu durumunu anlayıp neye ihtiyacın olduğunu çözdüğünde ve ona göre araştırma yapıp bulduğun kitap, daha bir iştahla okunuyor. Her zaman popülerleşen kitaba yönelmek en kolayı gibi gelir ama herkesin okuduğu kitaptan keyif alınacak diye bir şey yok.

ÖĞRENCİ: Yazar olmanız okuma alışkanlıklarınıza etkisi oldu mu?

DENİZ ALEV: Evet oldu. Örneğin etkilenmemek için bir temada yazarken o temadaki kitapları okumamaya çalışıyorum. Çünkü elimde olmayan bir şekilde benim hikayemi etkiler mi endişesi taşıyorum. Akademik olmadığı sürece roman türünde o konuyla ilgili bir şey okumuyorum.

ÖĞRENCİ: En çokhangi türde yazmayı en çok seviyorsunuz ve neden? 

DENİZ ALEV: Toplumsal gerçekçi dediğimiz bir tür var. Bu türün içinde gezinmeyi çok seviyorum ve bunu yazarken içinde mizah olmasına çok dikkat ediyorum. Bizim üzerinde yaşadığımız topraklar da böyle. Hem çok gerçekçi hem de mutlaka mizah unsuru vardır. Büyülü gerçeklik ve tarihöncesi edebiyatı da çok seviyorum. Şu an üzerinde çalıştığım iki roman tarihöncesi edebiyat kategorisinde. M.Ö 50.000 dolaylarında antik insanların yani ‘Homo Sapiens Sapienslerin ve Homo Sapiens Neandertalislerin’ dünyasında geçiyor.  O dönemlere dair hikayeler üretmek beni gerçekten çok etkiliyor.

 ÖĞRENCİ: Yazım süreciniz nasıl ilerliyor? Önceden plan yapar mısınız yoksa akışına mı bırakırsınız?

DENİZ ALEV: Her zaman ne yazacağımı nasıl yazacağımı tıpkı matematik çalışır gibi planlarım. Hikâyenin mutlaka bir haritasını ve akışını çıkartırım. Ardından akışı bölüm temalarına, temaları da hikayelere dönüştürürüm. En sonunda bunların hepsini birleştiririm. Bugüne kadar hiç rastgele akışta yazmadım. Kendi açımdan dayatılan ve fazla romantize edilen ilham kavramına da inanmıyorum.

ÖĞRENCİ: Dijital platformlar ve sosyal medyanın yazarlık üzerine etkisi hakkında ne düşünüyorsunuz?

DENİZ ALEV: Bir anlamda çok avantajı var. Çünkü yazarlarla öğretmenler ve okurlar arasındaki etkileşim çok arttı. Bu güzel bir şey, nitelikli geri dönüşler ve eleştiriler yazarın kalemine katkı sağlıyor. Fakat günümüzde bir linç gerçeği var; yazarın eserindeki bir bölüm bazen önü arkası kesilerek paylaşılıp bir linç unsuru olarak kullanılıyor. Aslında kitabın bütününde anlatılmak istenen çok farklı iken bir sayfayı ya da bir paragrafı çektiğinde o yazarın ne anlatmaya çalıştığından ziyade o küçük kesite odaklanılıp taşlanmaya başlıyor. Sonra bir bakıyorsunuz hem eser hem yazar bir linç objesi haline getirilmiş.

ÖĞRENCİ: Yazar tıkanıklığı yaşadığınızda bunu nasıl aşıyorsunuz?

DENİZ ALEV: Hiç yazmak istemediğimde bile masanın başına geçerim. Bir saat yazamam iki saat yazamam. Ama en nihayetinde mutlaka bir şey yazacağımı bildiğim için beklemeye devam ederim. Bir şeyler okurum, araştırırım, sağı solu düzenlerim. Bazen üç saatimi bile alsa en sonunda yazmaya başlarım. Bu durumu belki tıkanıklık değil de yazmaya heves diye adlandırsak daha doğru olur. Ne yazacağımı bilirim, o konuda tıkanıklık yaşamam ama yazmayı istemek anlamında tıkandığım olur. Ha bu arada yazdığımı beğenmediğim de çok olur. Sayfalarca yazıyı günlerce yazıp en sonunda çöp atmışımdır. Sanırım daha iyisini nasıl yazarım diye düşünürken bekleme sürecini çok uzun tutuyorum.  

ÖĞRENCİ: ilham kaynaklarınız neler? Günlük yaşamdan mı okuduklarından mı hayallerinizden mi besleniyorsunuz?

DENİZ ALEV: Ruhumu besleyen şeylerin başında tabii ki okumak gelir. Ayrıca çok fazla insanla konuşurum, çok film izlerim, başka yazarlarla ve sizin gibi kıymetli gençlerle konuşurum. Aslında ilham kaynağı dediğimiz şey zihnimiz tüm bu deneyimlerden kendisine bir havuz oluşturur ve bu havuzdan mutlaka çok kıymetli şeyler çıkar. Bir de kendi anılarımdan çok beslenirim. Genelde nerede tuhaf şey var bir şekilde kendimi içinde buluyorum. O tuhaf anılar sonra bir kitaba dönüşüyor. Mesela bir garip köy lokantası da öyle oldu. Hakikaten bir yaz tatili için gittiğimiz Ege’nin uzak bir dağ köyünde bir Japon lokantasına denk geldik ve işte oradan böyle bir hikâye çıktı.

ÖĞRENCİ: Yazmaya nasıl başladınız? Sizi yazmaya iten en büyük motivasyon neydi? 

DENİZ ALEV: Sanırım 10 11 yaşında günlük yazmaya başladım. Hala da yazıyorum. 23 yıllık bir günlük yazarıyım. Ama günlük yazmak bizim yaşımızda çok popülerdi. O dönem çocuk ve gençlik edebiyatında İpek Ongun’un kaleme aldığı “Bir Genç Kızın Gizli Defteri” serisi vardı ve oldukça popülerdi. O eserlerdeki genç kızlardan heves edip ben ve birçok arkadaşım günlük yazmaya başladık. Sanırım benim yazarlık hikayem de böyle başladı.

ÖĞRENCİ: Edebiyat dünyasında kendi sesinizi nasıl buldunuz? 

DENİZ ALEV: Daha çok yeni bir sesim var. Yani çok fazla eserim yok. Ama daha gerçekçi mizahi bir ton yakalamaya çalıştığımı söyleyebilirim. Çünkü sesimin ne olduğunu anlatabilmem için biraz daha fazla eserimizin olması lazım. Okunması ve bana da geri bildirimle verilmesi gerekiyor. Çünkü biraz da okurlar karar veriyor yazarın diline. Örneğin ben belki çok komik bir üslupla anlattığımı düşünüyorumdur fakat bu dil okuyucu gence göre komikten öte ofansiftir. O yüzden cevaplamak için çok erken bir soru bu.

 ÖĞRENCİ: İlk kitabınızı yazarken en çok zorlandığınız şey neydi?

 DENİZ ALEV: Aslında hikâyeyi kolayca kaleme aldım denilebilir. Fakat zaman oluşturabilme kısmı zorlayıcıydı. Aynı zamanda profesyonel iş hayatında da çalışan biri olduğum için belki daha çok yazmak isteyip zamansızlıkla boğuştum. Şu an daha rahatım çünkü sadece yazarlık ve serbest editörlük yapıyorum. Yani tamamen yazı dünyasının içindeydim.

ÖGRENCİ: Yazmaya yeni başlayanlara en önemli tavsiyeniz ne olur?

DENİZ ALEV: Oturup ilham beklemekle vakit kaybetmesinler. Aslına bakarsanız ilham diye bir şey yoktur; yazma isteği vardır, emek vardır, çalışmak vardır. Yazmak istiyorlarsa masanın başına geçerler, o sayfayı açarlar ve yazarlar. Daha başlar başlamaz çok iyi, çok etkileyici bir şey yazma kaygısını omuzlarından atmaları lazım. Önce yazılır, zaman içinde o yazılar derlenir, toparlanır, anlamlı ve güzel bir esere dönüştürür.

ÖGRENCİ: Çok teşekkür ederiz.

DENİZ ALEV: Ben teşekkür ederim.

Öğrenci:
Related Post